31 Mayıs 2012 Perşembe

Milat

Hayatta en önemli destekçisi insanın güvendir dedim hep. Başkasının size olan veya sizin başkasına olan güveninizden bahsetmiyorum, bizzat kendinize duyduğunuz güvenden bahsediyorum. Benim hayatım boyunca görüp öğrendiğim tek şey kendine güvenen bi insanın önüne ne engel koyarsanız koyun, ne kadar aşağı çekmeye çalışırsanız çalışın eğer arkası boş bi güven değilse aklınıza gelen ne varsa yaparsanız yapın onu ne durdurabilirsiniz ne de yavaşlatabilirsiniz. Hatta bu yaptıklarınızın hepsinden sıyrılan kişi kendine olan güvenini daha da artırır ve yaptığınız ona gelişmesinde yardımcı olmaktan öteye geçmemiş olur. Daha da sinir bozucu olan bu kadar zorlama bu kadar olay arasında kendine güvenen insan her zaman mutlu olmayı eğlenmeyi bilir ve yanındakileri de pozitif düşünmeye iter. Bunları yapmayan birinin zaten güveninin sadece korkaklığını kapatmaya çalışırken kullandığı kılıf olduğunu da kolayca anlarsınız. 

Daha 14 yaşındaydım Yeditepe İşletme burslu benim bölümüm dediğimde, daha 16 yaşındaydım dünya'yı gezmeden ne anlamı var hayatın dediğimde, 18imde dedim bu dünya sisteminin içinde kaybolmayacağım, kariyer rütbe peşinde hayatın keyfini unutmayacağım diye, 18 yaşımda dini ve peşinden kör gibi giden insanları reddettim, yukarıda biri varsa bile istediği bu olamaz dedim 20 yaşımda artık emindim insanların mutlu olmak gibi bi isteklerinin kalmadığından ve hayatlarının farketmedikleri bi çaresizlik içinde kendilerine dayatılan suni gündemlerle geçtiğinden ve o zaman karar verdim her "hayattan beklentin ne?" "bu işten beklentin ne?" diye soran herkese mutlu olmak diyeceğime, ama en önemlisi ben 16 yaşımda işte hayatımın aşkı dedim. Bu saydıklarımın hepsi ya gerçekleşti, ya hayatımın hala bir parçası, ya da duygularımın sebebi, daha doğrusu öyleydi yakın bi zamana kadar. 

Hayatımın her evresinde nedenini başta bilemediğim daha sonra ise sebepleriyle beraber farkına vardığım bir güvene sahiptim kendim hakkında. Her zaman doğruyla gerçeğin aynı şeyler olmadığını, her düşüncenin dinlemeyi hak edecek kadar ilginç ve benzersiz olduğunun farkında olarak hiç bi zaman ben buyum deyip kendime olan güvenimi etrafıma bir silah olarak kullanmadım. Her zaman kendime ve gerekirse etrafımdakilere kalkan olarak kullandım kendime güvenimi. Gerçeklerin değiştirilmeyeceğini söylerken, doğrunun her zaman subjektif olduğunu söylerken sarıldım ona. 

Yukarıda söylediğim gibi yakın zamana kadar bunların hepsi böyleydi, ta ki hayatta her şeyimi verdiğim, en önemlisi sevgisine kendimden daha çok güvendiğim biri benim hayatımın en büyük şaşkınlığını, korkusunu, öfkesini yaşatana kadar. Sevgiye duyulan güvenin hiç bir zaman boş olmadığını ve sizi, daha doğrusu beni yanıltacağını düşünmemiştim. Yaşadığım şoktan sonra farkettim kendimden bile daha fazla ona güvendiğimi, onun sevgisine... ve O  an işte bütün hayatım boyunca bir kişinin bile sarsamadığı güvenim yerle bir oldu, dünyanın en aciz, en zavallı insanı gibi hissettim kendimi. İşte o an tüm yaptığım, yaşadığım her şeyin aslında bir ilizyondan ibaret olup olmadığını sorgulamaya başladım.

Şimdi düşünüyorum, ve farkına varıyorum kendime olan güvenimin yerle bir olduğunun, ve hiç bir zaman eskisi olamayacağını; ve o kendime kalkan yaptığım duygunun temelinde kocaman bir delik oluştuğunun farkındayım karadelik gibi beni zayıflatan tüm heyecanımı mutluluğumu emen bi delik. 

Şimdi biliyorum, kendime olan güvenim geri gelecek, arkasının boş olmadığını biliyorum, bu kadar aptalın arasında gene inancımın geri geleceğini biliyorum. Ama hayatta en beklemediğim yerden yediğim darbeden sonra da biliyorum ki artık bu duyguyu bi kalkan olarak değil silah olarak kullanacağım. Kim olursa olsun karşımdaki kendimi korumasız bırakmadan daha fazla darbe almadan ben darbeyi indireceğim.

Dedim ya doğruları değişir bu hayatın benimkiler de değişecek, hayatım değişecek, ama gerçek hiç değişmeyecek. Hayattaki en büyük gerçek acıdır ve yaşadığım acı hiç değişmeyecek.

14 Mayıs 2012 Pazartesi


Kahramanların Bildiğimizi Bilmediğimiz Yolculukları


Star Wars:Episode IV

Kahramanların Bildiğimizi Bilmediğimiz Yolculukları

Bu raporda Joseph Campell’ın geniş araştırmalar sonucunda elde ettiği mitolojik ve bir çok günümüz kahramanının yolculuk şemasını Star Wars Episode IV kahramanlarına uygalamayı deneyeğim.
Campell kahramanların hayatlarının belli bir şemadan geçtiğini söylemektedir, bu şemanın bölümleri şu şekildedir:

   A.    Ayrılma, Yola Çıkma
1.    Maceraya çağrı
2.    Çağrının reddedilmesi
3.    Doğaüstü yardım
4.    İlk eşiğin aşılması
5.    Balinanın Karnı
   B.    Erginleme
1.    Sınavlar yolu
2.    Tanrıçayla Karşılaşma
3.    Baştan çıkarıcı olarak kadın
4.    Babanın gönlünü alma
5.    Tanrılaştırma
6.    En son ödül
   C.    Dönüş
1.    Dönüşü reddetme
2.    Büylü kaçış
3.    Dışarıdan Gelen Kurtuluş
4.    Dönüş Eşiğinin Aşılması
5.    İki Dünyanın ustası
6.    Yaşama özgürlüğü

Campell bize bu şemayı sunarken aynı zamanda bu şemadaki her olayın gerçekleşmek zorunda olmadığını ya da bazı olayların sönük diğerlerinin baskın olabileceğini aynı zamanda sıralarının da değişeceğini söylemiştir.
Star Wars Episode IV filminde de bu aşamaların bir çoğunu net şekilde fark edebiliyoruz. Bu yüzden kendi tespit edebildiklerimi size aktarmaya çalışacağım.

   A.     Ayrılma, Yola Çıkma
1.       Mecaraya Çağrı: Bu filmde çok net şekilde maceraya çağrıyı ana karakter Luke Skywalker için görebiliriz. Amcasıyla normal bir hayat yaşayan Luke’u bir gün aldığı droidler kendisini Obi-Wan’a ve babası hakkındaki gerçeklere götürür. Burada Luke artık maceraya çıkma zamanı geldiği mesajını alır ve Empire’a karşı Rebel’lara katılması istenir. Fakat bunun dışında yan karakterlerinde maceraya çağrı aşamasından geçtiklerini görebiliriz, R2D2 prensesin kendisini seçmesiyle, C-3po ise R2D2’nun kendisine görevden bahsedip yapmaları gerektiğini söyleyince ve Han Solo ise barda otururken Luke ve Obi-Wan’nın kendsine gelip iş teklif etmesiyle macereya çağrılırlar.
2.      Çağrının Reddedilmesi: Skywalker Obi-Wan tarafından kendisine verilen çağrıya ilk önce olumsuz cevap verir. Gezegenini bırakamayacağını, amcasına bunu yapamayacağını ve benzeri sebepleri göstererek bu çağrıya olumsuz yaklaşır. Amcasının ve Javaların ölümü Luke için bu macerayı zorunlu ve anlamlı kılar.  C-3po’da aynı şekilde R2D2’ya sürekli olumsuz cevap vermektedir, fakat bu durum onu maceraya katılmasını durduramaz.
3.      Doğaüstü Yardım: Burada doğaüstü yardımı Obi-Wan karakteri doldurmaktadır. Kendisi “force” yönetme kabiliyetine sahip olağanüstü bir karakterdir, ve bilgisi, tecrübesi ile Skywalker’a yol göstermeye başlar.
4.      İlk Eşiğin Aşılması: Filmde bana göre ilk aşılan eşik, ilk gezegendeki Stormtrooper kontrolünü Obi-Wan’ın “force”u kullanmasıyla geçişleridir. Skywalker, macerasını hiç başlamadan bitirebilecek olan bu durumdan Obi-Wan’ın yardımıyla kurtulur. Daha sonra macerasının devamı için geçmesi gereken diğer engel olan, dünyasının değişimi olacak (gerçek manada da geçerli) yolculuk için tehlikeyle dolu olan, kuralsız barda Han Solo ile karşılaşır ve gene Obi-Wan’ın yardımıyla yolculuğu için bir uzay gemisi bulmuş olur.
5.      Balinanın Karnı(Tehlikenin içince yolculuk): Bu aşamayla ilgili olarak, bence bu aşama sıra olarak erginleme kısmıyla iç içe geçmiştir; Skywalker Death Star’da kapalı kaldıkları sırada prensesi kurtarmak için geminin içlerine girerek, Herakles’in canavarın boğazına dalarak kralın güzel kızını kurtarması gibi yeniden doğma sürecine gelir.

    B.     Erginleme

1.       Sınavlar Yolu: Skywalker yolculuğuna başladıktan sonra, birçok sınavdan geçer. Gücü kavramaya çalışması, Death Starda stormtrooperları etkisiz hale getirmesi, prensesi kurtarması, pilot olarak savaşa dahil olması, death starı yok etmesi, bunların hepsi Skwalker’ın yol boyunca karşılaştığı sınavlardır. Bu zamanlarda kimi zaman droidler, kimi zaman lazer silahları, kimi zaman ışık hızından hızlı giden uzay gemileri, kimi zaman Han Solo, kimi zaman “force”a sahip Obi-Wan yardımıyla hep başarıya ulaşmaktadır.
2.      Tanrıçayla Karşılaşma: Bu aşama için filme bir daha göz atmama rağmen Lucas’ın bu aşamayı ilk filminde kullanmadığını düşünmekteyim.Zaman zaman prenses Luke veya Han Soloya yakınlık gösterse de bu aşamaya konulacak bir konum veya durum yoktur.
3.      Baştan Çıkarıcı Olarak Kadın ya da Gerçek yoldan ayrılma eğilimi: Kendimi filme çok kaptırıp atlamadıysam ki atlamadığımı düşünüyorum, Luke Skywalker film boyunca kendini gerçek yola adamış şekilde devam etmektedir. Bu aşama Han Solo için geçerlidir; Han Solo ödülü olan parayı aldıktan sonra savaşa kalmadan ayrılmak istemektedir ama daha sonra o da gerçek yolu bulup Skywalker’a yolunda yardım eder.
4.      Babanın Gönlünü ya da Onayını Alma:  Bu aşamaya da ilk filmde değinildiğini düşünmemekteyim.
5.      Tanrılaştırma: Sizin de belirttiğiniz gibi Luke “force”a hükmetmeye ve güç kazanmaya başlayarak aslında tanrılaşmaktadır. Bilgisayar sistemleri kullanmadan Death Starı patlatması da bu tanrısal güce örnek olabilir.
6.      En son ödül: Birinci film için geçerli olarak, Luke ve Han Solo’nun son ödülü onur madalyalarıdır. Bu madalya ile büyük bir toplumun güvenini ve saygısını kazanırlar ve film biter.
   
   C.      Dönüş

Bu aşama 6 filmlik bir seri olan Star Wars’un 4. Kısmında anlatılmamaktadır. Bu film sadece bize kahramanımızın yolculuğa başlangıcını ve erginlenme dönemini anlatmaktadır, serinin diğer filmlerinde ise Lucas kesinlikle bu aşamalara da değinmektedir.

Sonuç olarak Lucas da filmindeki kahramanlar için binlerce yıllık mitlerdeki sistemi kullanmış ve bu yöntemiyle 1977 yılında dünya çapında 780 milyon dolarlık bir hasılat elde etmiştir. Binlerce yıldır sevilmiş, dilden dile dolaşmış mitlerin yapısını kullanmak, görüldüğü gibi çok başarılı ve getirisi yüksek bir girişime vesile olmuştur.

Filmin temelindeki Empire, Rebel savaşını yorumlarken birçok farklı açıya yönelebiliriz. Bazı derslerimizde bahsedildiği gibi döneminde izleri süren yeni bitmiş bir savaş olan Vietnama gönderme yapıldığını söylebiliriz. Daha doğrusu bu savaşa gönderme yapıldığını düşünerek filmi izlersek, birçok bağlantı kurabiliriz.
İstersek Amerika Bağımsızlık savaşına göndermeler olduğunu bulabiliriz, Amerikayı kendi parçası olarak tutmaya çalışan zalim, güçlü ingiliz ordusu ve muazzam deniz filolarına karşı savaşan cesur, yürekli az imkanı olan Amerikalıları görebiliriz bu filmde.

İstersek 1. Dünya savaşı veya 2.Dünya savaşında benzersiz silahlar üreten Almanlara ve müttefiklerine karşı verilen mücadeleyi ya da Death Stara atılan bombada Hiroşimaya atılan atom bombasını görebiliriz.
Ama belki de sadece algıda seçicilik de yapıyor olabiliriz.

Bunun için Amerikan kültürünün içinde yaşamış ve bir Amerikalının nasıl bir mottoyla böyle bir film çektiğini tahmin edebilmeliyiz. Empati yapabilmenin en önemli koşulunun kişinin koşullarında bulunmuş olmak olarak düşünen biri olarak, ben, sadece Lucasın yönetmenliğini ya da yazarlığını yaptığı filmlere bakarak değil, ya da sadece hayat hikayesinden yola çıkarak tipik bir Amerikan genci özellikleri taşımasından değil, ya da sadece 2 yıl yaşadığım Amerika’daki deneyimlerim ve çıkarımlarından değil, bunların hepsini bir araya getirerek söylemek isterim ki George Lucas formülü belli iksiri karakterleri değiştirerek (bakınız;Indiana Jones) dünyaya sunmuş, ve başarılı yönetmenlik becerisiyle de ünlü ve zengin olmuş, çok derin düşünmeyen, simgelere anlam yüklemeye çalışmayan, bunu herzaman seyirciye bırakan, tutan eski filmlerini üstünde oynayıp, dijital efektler ekleyip, çılgın hayran kitlelerine tekrar tekrar satan çok başarılı bir iş adamıdır.  Bu yüzden bir işletmeci olarak Star Wars’a baktığımda gördüğüm ve merak ettiğim tek şey Lucas’ın nasıl olur da ortak yapımcı olan FOX Entertainment’a hiçbir lisans hakkı bırakmadan hepsini kendi eline aldığıdır.  


Catch up with information


Today’s world is all about information; even while I am writing this essay, there is a new feed in my twitter, facebook , linked-in or outlook accounts every minute. The revolution in technology after 1980’s and the speed of technological improvements which is known to be the double the capacity we have every year are forcing us to adapt to a new lifestyle. We learn to live in non-stop flowing information. This new era brings some consequences. The speed of information spreading is very fast and this information is not always correct, useful or necessary. Due to this fact choosing the right information and spending time on useful information get us one step ahead than others.

Even a teenager is exposed to hundreds of different information, distractions, and messages during a day, so let’s think about a manager who is responsible for a hundred employees and has at least one supervisor. He/she will get hundreds of mails from employees, about employees, and her social life also will add more to information for the manager to catch up, and also as a result of a global world not only her country’s news and recent changes but also whole world’s news and recent changes will look for a way to reach her. Let’s make it more complicated and add the fact she has a family with two kids, and also still has close relations with her parents and relatives. If we sum up the information she needs to catch up, we see that now, life is an information cloud and the fog is getting thicker day by day. In this fog, we have to find our own way to keep on living a successful life.

In the beginning of 20th century, finding the information was bringing success to people. Today, choosing and processing the right information bring success to people. But how is it possible to choose the right information while you know the fact that you have to ignore most of the information you get? And the information you ignore may have the key points. Although this seems very hard to do, we see that successful managers are very capable of doing this process. You have to first set your vision, personal vision of your own life, then set your missions to reach your vision, this way you will know how much you will spend time for your personal, social life and business life. For example, one who knows that her mission is to be the best in her field knows that she has to sacrifice some of her social life.

When it comes to organizing the information in the business life, you have to analyze what kind of information you need, what would be helpful for your position, what sources give you the most accurate information. To do this you need to have clear goals. You need to know exactly what you need to know and what you do not need to know. For example, a HR manager should know that she does not really need to know the sales reports, marketing operations, or financial reports. She needs to know basic information about these topics and she has to focus on analyzing performance reports, staff reports, and things like these. This way she will know which mail to look for, which meeting to attend, which person to contact. After a time, if you set your goals, you start to have a routine and the interesting fact about this is most of us don’t even realize that we have a routine, so creating a routine, and managing your time will speed up processes and create more time to analyze more information. While creating this routine, we have to realize that we are doing this to get faster and create more time, or in other words we are doing this routine as a result of our own time management. Having the right order in this routine will end up forcing us to be faster day by day.

While we say that this is a result of technology, same technology helps us to organize our life according to our choice. We know that are useful software to warn us about deadlines, send us links about the topics we choose, updates the related news to our selection and reminds us some of our daily routines. What is more the increasing usage of smart phones lets us use time more efficiently, as they have the applications we talked about above, also we can send/check e-mails everyplace where we have GSM connection, we can record important meetings, we can send messages without typing (great time saver), we can check news, we can see recent updates on our field, we can hold meetings even with more than one person on our phones with also video talk support. Technology looks like helping us when you know these facts, however I believe it brings more pressure than the help it does. Still if you plan your life, set your goals, and know to say no to some information and even to some people, technology will save your life, and career!

However, we cannot guarantee that everything will go smoothly when you set your goals and do your routine. We will miss some important information in the ones we ignore, we will say “No, thanks!” to wrong persons, we will miss some opportunities. And this is exactly why we see that today’s successful managers know how to handle bad situations, they are great at managing risks, and they have self confidence on giving instant decisions on urgent topics. As a result, when they miss some important information due to their information management, they immediately take actions to avoid it happening again.

In conclusion, we are surrounded by information flows,  technology is not only helping us to organize our life, but also adds more information channels to our life, we find ourselves in rushing to some place, stressing about a meeting, feeling like we do not have enough time, laying on our bed feeling like you had never rested in your life. This is the part of the evolution. We may look the same as a bourgeois  from 19th century, but we cannot live the life same way he did. We have to catch up the right information and we have to evolve with the technolgy that surrounds us. Setting your goals and creating routine to save time are simple and easy steps to be the part of the evolution.